Alın yazısı nedir?
Kader tanımlaması yapılırken neden alnımızın olduğu bölgeye işaret edilir?..
Meddesel olarak vuku bulan tüm hareketlerin kaynağı olan düşüncemiz, alnımızın olduğu bölgede sahne misali kuruludur..
Alın bölgesinde yer alan ve düşünce merkezimizin içinde bulunduğu 2 loptan oluşan harika beyne sahibiz.
Bu muazzam beyin yapısı ve nizamı üzerine çok düşünülmüş, araştırılmış, tıpkı kendinde kendini keşfetmeye çalışan bir sistem adeta. Düşünün, düşüncenin düşünce yapısını düşünüyorsunuz. Muazzam bir örnek daha içsel tarik anlamında..
Insanın kendini merak etmesi ile insan kendini geliştirebiliyor. Hiçbir araştırmacı ya da yorumcu kendinden katmadan ne zahiri başarı ne de içsel bir tarik yaşayabilir..
Tasavvufun ana kaynağı olan insanın kendindeki düşüncesine yönelmesi zahirde çok güzel işliyor gibi görünüyor.
Hiç bir hareket yoktur ki düşünülmeden, o alın bölgesinden geçmeden gerçeğe yansısın..
Düşünceyi kurmak, tıpkı bir saat misali zaman ayarlaması yapmak da mümkündür. Yapılan hareketlerin belirli ve düzenli oluşu düşünceyi otomatik olarak kuracaktır. Bu kurulma daha çok zahiren işimize yarar. Batinda düşünce, tefekküre açılan kapı bilinmezliğe giden yoldur..
Her sabah düzenli olarak aynı saatte uyanan biri, belli bir süre sonra kendiliğinden uyanmaya başlar. Her gün aynı saatte yemek yiyen bir insan, o vakit geldiğinde açlık hissetmeye başlar. Her gece aynı saatte uykuya geçen yine aynı vakitta uyku ihtiyacı duyar. Tüm bu kendiliğinden olan yaşamsal fonksiyonlar bir düzene ait olan için geçerlidir..
Düşüncemiz bedenimizi alenen yönlendirir, lakin talimatları ve zamanı beliryen kişinin periyodik olarak yaptıklarıdır..
Bu oluş tamamen zahiri bir tarik oluşumudur..
Batini tarik de tıpkı zahir gibi işler çünkü zahire yansıyan her şey batindan geçer.
Insanin düşüncesinde neyi aradığı neyle proglamlandığı çok mühimdir.
Düşüncemizi bir arama motoru gibi düşünelim, ne arıyor olursak olalım her şey orada yüklüdür; sadece çağırılmayı bekler, yani o sihirli kelimeleri anmak andığın her şeyin sende varolmasını sağlar.
Bu bakımdan tasavvufta düşünce çok önemlidir hatta başlangıcın başlangıcıdır.
Yönlendirici olan Mürşid var’lığı, içinin sesini duyamayanlara dış ses olur. Kulağımızı dışarıya verdiğimiz için zahirde bedenlenmiş haliyle Mürşid, yön isteyeni kendindeki düşüncesine bağlamaya çalışır.
Bu duruma şöyle bir örnek verelim, zahir yaşamda dahi bir çok insana yönlendirici olmuş işinde uzman insanlar vardır. Ne iş olduğu mühim değildir. Şef garsonundan devlet yöneticisine kadar her şey.
Sürekli bir yönlendirme yapar, her gün aynı şeyleri söylesede ihtiyacı olan insana bunu her gün yapar.
Yöneticinin isteği yönlendirdiği kişinin artık bu öğretilen doğrultusunda kendi başına yol alabilmesidir lakin gelin görün ki insanlık tarihinden bu yana bu mümkün olmamıştır..
İnsanlar birilerin sürekli onu yönlendirmesini ister, hatta yönlendiricisini kaybetmekten korkup ona bir şey olursa ne yaparım diye vesveseye düşer.
Diyelim ki yönlendiricinin bir’e’bir yönlendirdiği kişi 20 yıl aynı yönetici ile birlikte ama kendini hiç geliştirmemiş, yöneticisi ne derse onu yapmakla yetinmiş, yani yönlendireni hiç tanımamış. Bu çok acı bir samimiyetsizlik örneğidir. Samimiyet, kişinin içinin ve dışının bir olmasıdır. Yönlendiriciye hem içerden hem dışardan bir anlayış ile bağlanmaktır..
Bâtının Mürşid yönlendirmesi de aynı zahir gibi işler. Zahiren yönlendirme yapar ama illaki kendindeki düşünce merkezine ve oradan gönle akmasını bekler.
Düşünceyi saflaştırıp gönle akan orada Mürşid’i ile batini olarak tanışır.
Düşüncenin saflaşmasını sağlamak orayı güzelliklerle ve şükür ile arındırmaktır.
Zikir tam da bu aşamada muazzam bir temizlik yapmaktadır.
O’nun bir ismide Mürşid ise, hedef Mürşid’e yani Rabb var’lığına vuslat olacaksa, düşüncemizi, O’nu zikreden isimler ve telkinler ile doldurmalıyız.
Gönüle akan yine O’nu zikrettiğimiz yani bir istek ve talep oluşturduğumuzun kanıtı olacaktır..
Zahirde nasıl birini düşünmeden onu gönlümüze alıp anamıyorsak, batinda da durum aynıdır.
Düşünce anmayı aramayı bıraktığı an unutmaya meyillidir, ilahi kanun, sistem, nizam böyledir.
Mürşid’in gönüle girmek bu sebeple tasavvufta olmazsa olmazdır..
Çünkü gönül ne unutur ne unutturur, orası ilâhi nur’un sonsuzluğudur, Mürşid Rabb ismiyle yolcuya ışık olur, Mürşid’in gönlüne akarken kendini Kendi gönlünde bulur..
İşte alın yazısı böyle bir okumak olur, her şeyi yaşatır gibi gösterirken kendini okurken buldurur..