Ramazanın son 10 gününe gelmiş bulunmaktayız.
Bu günler maneviyatın en yoğun yaşandığı zaman dilimidir. Recep ve Şaban ayları geçti. Ramazan da geçmekte.
Bir yılın yüksek bir maneviyatla tamamlanıp bir sonraki yıla hazırlık olması açısından bir toparlanma sürecidir bu aylar bir yönüyle.
Ramazan Kur’an ayıdır. Kur’an-ı Kerîm bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Cebrail (as)’ın Efendimiz (sav)’e ilk vahyi bildirdikten sonra Efendimiz (sav) hanesine dönmüş; yaşadığı yoğun maneviyat nedeniyle bir süre ateşler, titremelerle nöbetler geçirmiştir. İşittiği âlemlerin Rabbi olan Allah’u Teâla’nın kelâmının manevi tesiriyle kendinden geçmiştir. O manevi tesiri hissetmek, manasına vakıf olmaya çalışmak suretiyle insan, nefsine galip gelmeye bu ayda ruhunu yüceltmeye çalışmalıdır. Âyetlerin manalarını tefekkür ederek Efendimiz (sav)’in maneviyatını anlamaya çalışmalıdır.
Oruç, bu maneviyatın oluşumunu sağlayan en önemli unsurdur. Zira oruç azalmadır, masivânın fazlalıklarından uzaklaşma, maneviyatı çoğaltma; iç varlığımıza daha çok ve derinliğine nüfuz edebilmedir.
Ramazan ayı içerisinde hangi gün olduğu kesin olmamakla birlikte sonuna doğru olduğu tahmin edilen Kadir Gecesi yer alır ki o gece “bin aydan daha hayırlı”dır.
Son 10 günü hakkıyla yaşamaya çalışmalıdır. Lakin bunun için ramazan ayının ilk günlerinden itibaren manevi bir disiplin uygulanmalıdır ki bağlantılı olarak bu son 10 günde kişinin iç varlığına târik oluşturabilsin. Ramazan boyunca istikrarla oruç-namaz-zikir bütünlüğüne son 10 günde daha da çok titizlik gösterilmelidir. İmkân dâhilinde sâfiyetli düşünceler içerisinde az yemeli, az uyumalı, az konuşmalı (sükût)dır. Sürdürülen bu inziva hali infak-riyazet ibadetlerini hâle ilave ederek, din ile bütünleşen işlerle iştigal ederek ki bunlar kitap okuma, film izleme, muhabbet eyleme olabilir, sabah-akşam namaz eda ederek, teheccüdde esma-ül hüsnadan isimler zikredilerek maneviyatı doruklara taşımalıdır. Oruç ile Rabbimin bahşettiği kadir kuvvet ile madde yani dünyevi yönümüzü törpüleyerek mana yönümüzle kayyum ile bütün, sağlam bir yapıya kavuşturmasını ümit edelim.
Üç aylar boyunca sürdürülen “kabz” hali Ramazan sonu itibarıyla en yüksek noktasına ulaşmış olmalıdır ki bayram geldiğinde “bast” yaşanabilsin, bayram, bayram olsun, vuslat olsun.
Bir hususa dikkat etmek gerekir ki bütün diğer işlerde olduğu gibi ibadette de aşırıya gidilmemelidir. “Şüphe yok ki Allah aşırı gidenleri sevmez. Maide Suresi /87”
Önceki yıllarda yaşanan ramazan aylarından biraz farklı yaşandı bu yıl oruç ayı hepimizin malûmu olduğu üzere. Daha dışa dönük yaşadık ramazanları geçmiş yıllarda. Bu yıl ise biraz daha bireysel, kişinin kendine has ruh hali ile daha sade, daha sakin, ki esasında O’nun istediği manevi bir ay yaşadık. Hak’ikat’in gayesi buydu aslında, içimize dönüp hayy’at bulmak. Biraz daha kendimize dönme imkânı bahşetti Cenab-ı Allah insanlığa bu ramazanda. Başka bir tat, başka bir huzur mevsimi yaşattı cümle mahlûkata.
İnsanoğluna “acziyetini hisset“ mesajı gönderdi korona virüs salgını ile. Gözümüzle göremediğimiz canlıları inzivamıza vesile eyledi. Bu yönüyle sanki biraz da olması gerekeni hatırlattı.
Tüm milli ve manevi değerlerimizi evlatlarımıza, bizden sonraki nesillere muhakkak surette gösterelim, anlatalım. Yaşatmak için gereken gayreti gösterelim.
Şunu iyi bilelim ki toplulukların devamı ile inançlar, gelenekler sürdürülebilir, bir inancın tarih boyunca var olup olmadığı o konuda verilmiş eserler-nesiller üzerinden değerlendirilmektedir. Manevi ve milli konularda eser vermek ve canlı tanıklar olarak evlatlarımızın donanımını sağlamak büyüklerin en başta gelen görevlerindendir. Önce ferdi sonra toplumsal hâle bürünmek ve
Mümin kul olabilmek ki, içimizdeki yüce var’lığa “Benim kulum” dedirtebilmek.. Selâmetle.