“Su galiba o hoş yürüyüşlü serviye aşık olmuş ki her an onun köyünün bahçesine gidiyor.
Toprak olup suyun yolunu tutup o köye varmasını engellemem gerekir. Çünkü su benim rakibimdir. Bırakmam ki o köye varsın.”
Su akarsa servi yolunda
Toprak olur, çıkarım suyun karşısına
Siper ederim kendimi de suyu da, servi uğruna
Su bana karışsa toprağımı etmişimdir feda
Bu suyun önünü kesişim, köye susuzluktur
Köylü sudan beslenir durur, ben ise Sevgili’nin varlığından geri kalmakla, yoksun kalmakla erişemediğimde susuzumdur
Ne var ki bu susuzluğu su gidermez, Mâşuk’un yüzünü bir lahza görmeyiver, şarap da sarhoş etmez, narkoz da uyku vermez…
O yok demek bile O var demektir ama O yokmuş gibi görmezden ve duymazdan gelmek, hakikaten O yok demektir.
O yok demek, sadece O’nun varlığından bihaber olmanın yahut O’nu bulamayışın bir beyanıdır. Yok cevabı bir ümit var’a dönüşebilir lakin O’nun varlığını görmezden gelmek, varlığı yok saymak olduğundan ötürü kişi Rabbinden kendi iradesiyle uzaklaşır ve kopar. Hakk’tan uzak durunca Hakk yakın olur mu? Her defasında yaklaşsa da kul O’nunla olmadıkça O gerçekten de onun için var değildir.
“Ben senin dudaklarının tutkunuyum, zahidlerse kevser istiyor
Nitekim sarhoşa şarap içmek hoş gelir, ayık insana su.”
Toprağın aşk sarhoşluğu vardır. Suyun öylece ayık bir şekilde gözünün önünden geçip Sevgili’ye varmasına razı olmaz. Suya da bulaştırır sarhoşluğunu ki o da kendinden geçerek Kendine gelsin ve O Sevgili’ye biat etsin. Çünkü su, su olarak yani benliği üzere o sevgiliye varırsa susuzluğu gideren benim diyerek kendinden bilecektir. Toprak ise kurudur çünkü toprağın susuzluğunu gideren O Sevgili’nin dudaklarından dökülen muhabbettir. O muhabbetin aşkı toprağı nemlendirir. Çünkü toprak gönül o aşk ile yandıkça gözden yaş dökülür. Bu durumda su mu ateşe tâbi yoksa ateş mi suya tâbi?..
Toprak, suya can vermeyi öğretti ki Sevgili’nin “hayat veren” olduğunu belletti.
“Ey dostlar! Eğer onun elini öpmek arzusuyla ölürsem,
Toprağımdan testi yapıp onunla yâre su sunun.”
Testi içinde su sunmakla elin iç kısmının öpülmek istediği anlaşılır. Çünkü su, avuç içine dökülür. Bunun bir öpüş yerine geçeceği düşünüldüğünde yine anlaşılıyor ki öpmekten murat, ele dokunmaktır yani Hakk elinin varlığını hissetmektir. Hakk eli de Dost’un tuttuğu Hakk elidir. O yüzden Dost elini tutarken Hakk’ın varlığı hissedilir.
O eli öpmek arzusu, Mürşid’i arayıştır. Mürşid’ini bulanın, Hakk arayışı başlar. Ve bu arzuyla ölmek işaret ediyor ki bir ömür ta ki son nefese dek tamamıyla bu gaye üzerine kuruldu. Hakiki Âşık diye hakikati peşinde koşana derler. Bir yalan dünyayı yaşamakla hakikat âleminde görünmez, kaybolur ise o öldü bilinir çünkü hakikati terk etmekle ruhi hayatından da vazgeçmiş demektir. O her nefeste anılmıyorsa o ruh, dirilmiş değildir.
Toprağımdan testi yapın demek ise benden kalanları mal mülk ve bu naçiz beden (organlar) dahil bana dair ne var ise elde tutmayın yahut öldüm diye çöpe atıp ziyan etmeyin. İşe yarar her şeyimi infak edin ki hizmeti sürdürmeye vesile olmaya devam edeyim. Testinin içini su gibi yararlı bir şey ile doldurun ki kimseye benden zarar ilişmesin.
“Bahçıvan gül bahçesini suya versin, boşuna zahmet çekmesin
Çünkü o bin gül bahçesine su verse bile senin yüzün gibi bir gül açılmaz.”
Ya Rab, sensiz bostanda gül açmasın
Eğer açarsa kimse koklamasın
Sensiz kimse gülümserse
Kendi yüzünü kan ile yıkasın
(BABA TAHİR URYAN)
Fuzûlî’nin beyti ve Baba Tahir’in dubeytisindeki gül metaforu hem bizi hem de dünyayı temsil ediyor. Su, bu dünya için olduğundan dünyadakilerin hizmetindedir. Maddi su ile ruhunu arındıracağını ve gönül toprağını sulayacağını zannetme demektedir. Hem nefsini hem de nefsine hizmetle nefsini besleyeni terk et. Sen hükümdar değilsin ki sana hizmet edilsin. Sen bir kulsun ki O’na (O’nun hidayete erdiren tarikine) hizmet eden bir hizmetkâr olmalısın. Nefsini bilen büyümez, küçülür. Secde ile boyun eğmek, vav olmak küçülmenin, azalmanın, tevazunun sembolüdür. Kurb’an olmak ise, kendi varlığını infak etmekle kurban edilenin varlığında ben yokum demektir. Ama ben yokum diyen ben değil, O’ varlığıyla ‘ben’in yokluğunu tasdikleyerek söylemektedir.
Sen, içini sulayan Bahçıvan’ın senin içine ektiği Rahmân tohumunu sulayışını gör. Başka gülleri (sevgilileri) sulasan da akıbetleri kuruyup sararıp solmaktır (ölümdür). Güzellikleri, ölüm gerçeği ile geçicidir. Ölümlüler/ölüler ile beraber olanlar da ölüdürler. Üzüm üzüme baka baka kararır çünkü zıttı ile birlikte değil. Gül de su da maddedir. Maddeye mana gerek. Bedene ruh gerek, kula Rabb gerek, mürid’e Mürşid gerek. Zıttınla eşleşmenden ortaklık, kesret (ağır yükler) doğmaz. Birlikten Kudret doğar.