İnsanın insana baskı kurduğu bir vakit bölük bölük helak ettiğiniz kavimlerin içinden eli ile ayağı aynı işleyen bir savaşçı vardı. İnsanların en üstünü olan O’nun bu kulunun gücü on boğa gücündeydi..
Kalbi nur ile kutsanmış O’nun bu kulunun adalet üzere olan O’nun düzenine küfür edenler çıktı. Kapısındaki nöbetçiyi midelerinden delerek, uyuduğu bir vakit yanına gelen o zalimler O’nun kulunun yanında beşiğinde yatan bebeğini ince bir ip ile boğdular. Uyandığında çocuğunu boğulmuş gören o yiğit yanına aldığı savaşçılarla birlikte küfre sapan o kavmin içine daldı. Herkesi kılıçtan geçiren savaşçılar bir tek kişiyi ellemediler..
O kişi dizlerinin üstüne düşmüş, alnını toprağa eğmiş, tanrısına dua ediyordu. Onu öldürecekleri sıra savaşçılarını durduran o yiğit ona ne yaptığını sordu..
‘İçimden yükselen bir sese sığındım’ diyen o kişinin hayatını bağışlayan o yiğit onu da yanına alarak topraklarına döndü..
“Her sabah senin eşliğinde toprağa kapanacağız” diyen yiğit duayı öğrendi ve o sabah ve akşam ve gecenin içinde yaratıcısına yalvardı..
Bir oğul isteyen duaları kabul oldu ve ona bir oğul geldi. Oğluna adaleti öğreten o kişinin oğlu peygamber oldu ve pek yozlaşmış bir kavme dua etmeyi öğretti..
Az bir vakit sonra istedikleri zaman yağmur yağdırmayan bu peygamberi o topraklardan sürdüler, onu örtülerini çıkartarak kızgın güneşe bıraktılar ve ona su vermediler..
İşte o kavim bir daha bereket görmedi ve soyları kurudu..
İşte düşünün ve geçmişin bilgisini size sunan bugünkü ilme hürmet edin.
Siz boyunlarınızda birer mücevher taşıyan bir topluluksunuz ve “sayımız az” demeyin..
Bir imanı yeşermiş ve gönlü uyanmış kişi size yeter..HŞY