..Düşüncenin merkezinde düşünce olmayı O’ndan öğrendim..
Düşüncenin merkezi Hakk’tır. Bu öylesine yüce bir hak’ikat’tir ki Hakk olan düşünceyi bulduğunda mustaki ol’anı da bulmuşsun demektir.
Buradaki en mühim nokta herşeyin insanın kendinde olmasıdır.
Düşünen insandır.. Düşüncede daima O’ vardır. Kişi yakın da olsa O’ndan uzak da olsa, O’ daima onunladır. Düşünüyorsan O’nun varlığındandır. Öyle ise O’ndan ayrı tek bir an yoktur. Sen an’da neredesin, işte önemli olan tam da burasıdır. Sen an’da geçmiş ya da gelecekte isen düşüncede O’ndan uzaksın, lakin O’ daima seninledir. Sen an’da şimdi’nin dem’indeysen düşüncenin merkezini bulmuşsun demektir. Orada gelecek, geçmiş, kaygı, endişe, üzüntü, stres, sıkıntı, dert, tasa yoktur. Orada sadece O’ vardır..
İşte bunu da insana “Rabbi” öğretir. Bu da içindeki O’nun kıymeti’dir yani yeşili, O’nun sendeki sabit aynı. Bu aynı harekete geçiren ve canlandıran ise insanın mürşididir. Mürşid gösterir, yön verir, hareketlendirir. Sana senin gerçek yüzünü göstererek seni pişirir..
İşte o nedenledir ki mürşidler vesiledir, asl’ol’an Hakk’tır, lakin Hakk mürşidin içindedir..
Öyle ise mürşidim Hakk’tır..
Demek ki düşüncenin merkezinde düşünce olmayı Hakk öğretir yani Mürşidi. Dolayısıyla öğreten içindeki Rabb’tir..
Kişi hakikatini bulabilmek için düşüncelerinde Rabbi’ne yönelmelidir. Bu Rabbi mürşididir. Ordan yolculuğa çıkacaktır ve gönüle indiği zaman Hakk’ın tasarrufu yalnız Hakk’ta olduğu için o isterse ilm-i ledün kapılarını açacaktır. Kişinin kendisi açamayacaktır. Ancak sevgiden aşka doğru yolculuk ile bu sefer yapılır. Kişi bu şekilde aşk-ı ilâhi ile kendi iç âleminde tahakkuk eden kesb ve müşahade ile ilm-i hakikatlerin perdelerini aralamış olacaktır. Ondan dolayıdır da ilm-i hak’ikat bir değildir. Hak’ikat çoktur.. Düşünce sevgiyi kapsar gönül ise aşkı kapsar. Aşkı yakalamış olan insan Allah’ın tasarrufuna girmiş olur ve artık Allah’ın tasarrufu neyi gerektiriyorsa o ilmi hakikatleri yani ilâhi sırları ona sunar. Fakat tasarruf Allah’a aittir. O’ açar. Herkesin ilm-i ledünü farkılıdır çünkü Allah’ın tasarrufundadır. Cenab-ı Azimüşşan tasarrufunu dost kulları vasıtasıyla yeryüzünde zamanın ihtiyacına göre kullanır, o nedenle Hakk bir kuldan kelâm vasfıyla tecelli eden hakikatini diğer dost kulu üzerinden farklı tezahür ettirir..
Yolculuğa çıkarken mutlaka Rabb dediğimiz mürşid lazımdır. Bu mürşidin kâmil olması gerekir. Her şeyh mürşid-i kâmil değildir. Her şeyh insanı yolculuğa çıkaramamaktadır..
..Bir tarikin şeyhi olunur da, önemli olan marifette hakikatin mürşidi olabilmektir. Gerçekte marifet burada gerekli, kadının karnındaki çocuğu bilip keramet göstermek marifet değildir..
Bu yolculuk insanın kendisinden kendinedir. İçeriden içeriyedir.
..Mirac, O’nun hakikatine ermektir. Hakikate erenler miracı ruhunda yaşatır. Mirac, beden olayı değil, ruh yüceliğidir. Bu ruh yüceliğine erebilmek için hakikatin varlığına tariki marifet eylenmelidir..
Dolayısıyla;
..İlm-i hakikate erenler, keşif sırrına erenlerdir. İlm-i hakikat sonsuzdur, keşif daim kendi içini keşfettirir..
O derya içinde bir deryadır, daldıkça derinleşir, hak’ikat dibi olmayan bir deryadır. Kendi içinde tam ve tamın içinden sonsuzca uzayan ve uzadıkça yine o ezeli ve ebedi olanın kendisinden olan, o kendi içinden kendine devran etmektedir. Hayy olanlar bu keşfin lezzetine ermektedir, lezzetin deminden nice Er’ler an sırrına ermektedir..
Ve yine;
..kitaplarda hakikatin sırrı kâl ile aranmaz, derya içinde deryada aranır ki gönül içinden gönüle dalınmadan aşikâr olmaz..HŞY