Rüyalar Mürşid varlığı nazarında bâtınîdir. Zâhirimizin yorumu bâtın rüyalarda aşikâr eylenir..
Zâhiri bâtınlaştırmak çok kolaydır çünkü zâhir yoktur.
Misâl öldün, tamamen bâtınsın.
Zor olan bâtını zâhir eylemektir. Çünkü yokluktan Varlık kolaylıkla zuhur eylememektedir.
Gölgelerden arınmak, yok olmak müthiş zordur. Zâhiren en yakınların tarafından reddedilmeyi kabul ederek yönelişe devam etmek ve bu yönelişi zâhire apaçık sermek yürek değil gönül istemektedir..
Siyah silüetler yani gölgeler nefsimizi temsil ederler. Beyaz da olsa gölge gölgedir.
Çünkü ışığın içinde beyaz silüet olmaz. Işığın kaynağında olup ışığı göremeyiz. Görünen sadece gölgelerimiz, nefsimizdir..
Bu her insan için geçerlidir.
Işığın bir parçası olan varlığımız görünmeden bilinir. İnsanın kendini kendi gözleriyle göremeyişi ise ışığın kendisi oluşundandır.
Işığın yarattığı gölgeler beşeri yanımız ile bizleriz. Işığın merkezine çekildikten sonra dahi bir anlık tereddüt ve vesvese bizleri tekrar gölgeye, silüete çevirir. Gördüğümüz kendi nefslerimizden başkası değildir.
Gölge ne kadar çoksa düşüncemiz o kadar bölünmüştür.
Gölgeler bizden uzaktakiler değildir. Çocuklarımız, eşimiz, ebeveylerimiz, mekânımız bizleri çembere alan en yakın gölgelerdir. İnsanın yönelişinin önüne geçmeye çalışır ve karayı beyaz gösterirler.
“Ama çocuğum” dedirtir, “ama eşim” dedirtir, “ama zâhirî yuvam, mekânım” dedirtir; karayı beyaza büründürür..
İşte bu gölgeler bizi kendi ışığına çekmek ister. Orada da kendimizi bulamayız; “yanlış mı yapıyorum” diyerek çıkarız. Rüyada bile olsa “yine yanlış mı yapıyorum” düşüncesi yola güvensizliğin, teslim olamayışın tezâhürüdür.
Doğru yolda “yanlış mı yapıyorum” kelimesini Mürşid varlığı dedirtmez ki kendini kınamak ya da kınanmak bu değildir..
İnsan melâmiliğin anlamını değil mânâsını çok iyi idrak etmelidir. Kulu melâmete erdiren O’dur. Beşerî anlamda kuluna hesap soran, yargılayan, “öyle değil böyle olacak” diyen yine O’nun varlığıdır.
O’ Mürşid varlığıdır ki yanlış yaptın demez, “şöyle yap” diyecektir.
Gölgelerimiz gölgemizi yani nefsimiz beşeriyetimizi etkisi altına almamalıdır..
Mürşid varlığının sözleri beşeriyetimiz üzerinden daha yakıcı ve yıkıcı olmalıdır..
Şu da bir hakikattir ki yönelişin içinde yanlış yapmak doğruya giden en kestirme yoldur. Çünkü hâlihazırda bir yönlendirme içindeyiz ve yeni bir yönlendirmenin yönelişi ile doğruyu tam merkezinden bulabiliriz..
O gölgelerin ışığından çıkıp da yeşillik görmek hakikat ışığına atıftır. Geldiğin yere, en baştaki noktaya indiğinde elinde sadece ipi kalır.
Yine aynı noktadan “takip et” der, “lakin ipin yolunu takip et”. Orada ham yani saf haliyle sayfalar belirir. “Oku” demek din’lemektir.
Din’lenecek tek kelâm Mürşid varlığının sesli, sessiz hitâbıdır.
Mürşid varlığının bizleri katiyen terketmeyecek oluşu elimizdeki ipe sımsıkı yapışmış olmamızdandır. Biz beşeriz yanlışlar din’lemeyişimizdendir.
Muazzam ki ipin ucunda güneş olması apaçık Mürşid varlığına, Rabbimize işarettir. “Tekrar o ipten tırman” diyor âdetâ. “Bir ucum mutlak surette sana bağlı” diyor. Fakat yol o ip üzerinde sırat-ı müstakim üzre yürümektir.
“Durup da kendi gölgelerine bakma” diyor.
Zâhiren dahi yürürken gölgemize odaklansak yolu şaşırırız. Yolun menzili, istikameti ve rotası gereği hep ileri bakmaktır, tırmanmaktır. Durduğumuz an kendimizi durmak ile yarattığımız gölgelerimize kaptırırız.
Mürşid varlığı bizleri katiyen durdurmaz. Gözümüzü dışarıya çevirdiğimiz an rabıtamızdan kayarız. Yürüdüğümüz yola şeyler çökmüş olur ve yolu tıkarlar.
Tekrar etmek çok mühimdir ki yolu tıkayanlar uzaktakiler değillerdir..
Mürşid varlığının yönlendirmesi ve himayesi içinde olmaktan başka bu âlemde de öte âlemde de bizlerin zâhiri gelip geçicidir, dünya süsüdür ki aldatıcıdır..HŞY