Biliniz ki, siz ne kadar çok konuşuyor ve dünya aklınızla kavrayamayacağınız şeyler soruyorsunuz..
Şunu bilin ki, insan O’nun sırrı olmasaydı herşeyin bilgisi size ap açık sunulurdu..
Biliniz ki, insan O’nun sırrıdır. Siz hiç bir tek tecelli ile O’nun katından bir sır ile O’nun sırrına ortak edildiniz mi?
O’nun sırrına sırdaş edindiği, izin verildiğinin dışında konuşmaz, o kendisine O’nun ilham ettiği bilginin içinden doğdu da ona O’nun kuşattığı bir üst akıl ile sırra tahammül edip kendi sadrından sırrın mânâsını çıkardı. Şimdi iyi düşün ey O’nun sırrını merak edenler!
Sen sırrı kolay mı zannedersin?..
O’, o sadrını defalarca yıkadığı ve kendisinde hiç kırmızı bırakmadığı kulunun gönlünden sırları akıttı. Ama o, hiç o sırrı merak etmedi. O kendi kalbinden dile dökülen hakikatleri izhar etti de yine de “ben neler konuşuyorum böyle” demedi. O kendisine veli edindiği dostun kendisine vekil olmasından bu ilmin aktığını bildi ve bir an dahi kendini araya koymadı ve biliniz ki o sadrına O’nun ilham ettiği ilmi dostun rahiminden aktığını bildi..
Sizin kaderiniz burada seçimlerinizle şekillenir. Hakkınızda O’nun yazdığı mahfuz sizin kavşaklarınızı belirler. Biliniz ki, O’nun dostunu veli edinenler kavşaklarda hangi yöne gideceğini bilen bir üst iradeye kavuşur ve o O’nun yolundan yürür. O’nun dostunu veli edinmeyenler kavşaklarda nereye gideceklerini bilemezler ve kendi iradeleriyle yanlış seçimler de yaparlar..
Biliniz ki, Allah herkese bir kıymet verdi ve bu kıymet kendisine ulaşmayı dileyen kullarını kendisine ulaştırır. Fakat dileyen kullarını..
Biliniz ki, Allah çok merhametlidir. O’, dileyen herkese bir aşk bağışlar. Fakat bu dileyiş sadrınızı yakarcasına olmalıdır. Yanmadan dileyenler pişecek kıvama gelemeyecekleri için O’nun dostu içi yanıkları alır. Şimdi o biat olanlar kendilerine sorsunlar, “verilenin arkasında durabiliyor muyum”..
Biliniz ki, siz ne verildiğinin farkında değilsiniz. Olsaydınız çok soru sormaz, çok tefekkür eder ve konuşanın konuşmasının içine girerdiniz. Unutma ki konuşan O’nun katından konuşur, o hiçbir şeyin kendisini Rabbinden ayırmayacağı bir mertebeden konuşmaktadır. O halde iyi dinleyin ve aklınızın kavramadığını hissettiğiniz konuları zamana bırakın. Bil ki, vakti gelmeyen bir bilgi sadrından geçmez, o bilgi seni rahatsız eder ve bir müddet sonra kavrayamayacağın için o bilgiyi inkar edersin. İşte sır denilen hakikat sizi korumak için O’nun gizlediği ve ancak ilmi o sırra ulaşanlara bahşettiği bir esrardır..
Biliniz ki, işte O’nun katında sırladığı ve ancak ilim sahibi kuluna bahşettiği bilgi ledündür. Sen istesen de ondaki esrarı çözemezsin. O’nun dostunu veli edinenlerin daha nice bilgileri sadırlarında bulunmaktadır da izhar edilmeleri için orada öylece bekletilmektedir. Fakat o O’nun el’halim kulu bunu bilir fakat sadece bilir. O ne bir bekleyiş ne de bir dileyiş içindedir. O kendini dostuna teslim etmiş ve iki dünya saadetine ermiştir. Bu onun saadeti dilediğinden değil, sabrından ve hiçliğinden doğmuştur. O dileyişsizliğin ne demek olduğunu bilir..
Şimdi düşünün, dileyişsizliğin ne anlama geldiğini. Bilin ki o sonsuz bir âlemde daima bende ve hayy olarak dünyanızda iştigal eden O’nun dostu saadetin ne demek olduğunu hakikatiye bilir. İnsanlar daima bir şeylerin peşinde olmuşlardır. Her devirde uğruna koştukları putları olmuştur ve her zaman bir şeyleri veli edinmişlerdir. İnsan kötü düşüncelerini veli edindiği zaman şeytan denilen sol tarafının esiri olur ve saadetten men olur..
O halde ey inananlar ve doğru üzere yürüyenler, O’nun size sunduğu dostunu veli edinin ve iki dünya saadetine erin. Şüphesiz O’nun dostu kendisini dost edinenlerin yâr ve yardımcıdır..HŞY