En temelde zahiri açık, aşikâr; batını da gizli, kapalı diye biliriz. Bir yandan manayı örten de maddedir deriz..
Aslında batın mânâ açıktır ama zahir maddeden dolayı görünmez olur. Göremediğimiz için batın mânâyı ya bilmeyiz ya da yok sayarız. Yok saymak, sadece maddenin var olduğuna inanmak ve bir tek maddeyi kabul etmektir. Bilmemek ise batın mânâ’dan habersiz olmaktır. Bu daha iyidir çünkü bilmemek, inkara sürüklemiyor..
Esasında diğeri de habersiz ama inkar yoluna giderek kendini batın mânâ’nın olmadığına inandırıyor. Aslında tüm çabamız Allah’ı tanımaya çalışmaktır, bunun yolu da yaratılanlardan geçer. Ama Allah En temelde zahiri açık, aşikâr, batını da gizli, kapalı diye biliriz. Ama diğer yandan Allah budur diyebileceğimiz hiçbir şey yoktur çünkü tamamen yaratılanların odağından hareketle Allah’ı bilebiliyoruz..
Mesela batından bahsedersek artık batın olmaz zahire dökülmüş olur o yüzden zahir-batın ayrımı söz konusu değildir. İkisi birdir ama batın yanımız eksik kaldığı için ayrıştırıyoruz. Gerçi ilk bakışta fark edilmese de yine birlik var çünkü batın olmayınca her şey zahiri kaplar ve deriz ki bu zahiridir yani birdir ama yanılsamalı bir birlik tâbi..
O halde batında bir’in aslı bulunuyor. Gayemiz batıni zahir olmalı. Çünkü zahiri batın, görünen yokluk demektir. “Sır, dile gelmez” denilmesi bundandır yani batını da ayan kıldık. Ne muazzamdır ki, O’ bilinmek istiyor, “Beni bilin” diye emir buyurmuyor. Yani O’nu bilmek isteyenin keşfidir batıni yolculuk, O’nu merak eden, arayış hâlindedir. Ama bu keşif hiç bitmediği için meraktan kaynaklı arayış ve bulma isteği süregelir, süregider. Biz baştan tırnağa, içimizle dışımızla O’nun emanetiyiz. Emanetleri sahibine teslim etmek isteyen kendi sahibini bulmak için aramaya çıkar. Aramanın içerden gerçekleşiyor olması, gurbet ve vuslat kavramlarını kullandırtmayacak kadar mesafesizdir. Ve biz bu keşifte anlarız ki ele geçmez, bu da avcılık peşinde olanların hayallerini suya düşürür ve vazgeçerler yani hakikat arayışında olanların ayıklanma mekanizmasıdır aynı zamanda..
Seçilmişler seçilmişi burdan çıkar. En başta Hakk, yaratarak bizi seçiyor. Bu, doğal ve gayretsiz bir seçimdir. Şimdi sıra bizde; Hakk’ı seçerek hakikatimizi bulacak mıyız yoksa kendimizi hem unutup hem de unutturacak mıyız?
Hakk’ın “kulum” demesi bir zikirdir yani Hakk, bizi anmıyorsa unutulmaya ve giderek silikleşmeye doğru yol alırız. Aslında her an O’nunla olmak bir vuslatken O’nunla olduğumuzun farkına varmayarak gurbete düşen biz olmaktayız..
Mesela Kur’an’da hatip Allah’tır yani Allah kendi tarafına, doğru yola çağırmaktadır, demek ki biz çağrılan tarafız, bu bile uzaklaşmış olduğumuzun bir göstergesidir. Yanlış yola girsek dahi bu yolun sonu cehennem ve hesap günü ile Allah’a çıkar. Yani bu anlamda gurbet de yok çünkü yüzleşme ve karşılaşma Allah ile olacaktır..
Bu açıdan O’ndan kaçmak veya kurtulmak imkansızdır. Burdan doğan başka bir incelik ise; garipler, masumlar ve müminlerin zalimlerden kurtuluşu cehennem sayesinde olup cennet ile nimet artırılır.