Mazhar-ı feyz-i ubûdiyyet olandır insan
Yoksa ma’nâda kişi şekl ile insân olmaz
Leskofçalı Gālib
Birkaç gün önce ülkemizin köklü kuruluşlarından biri, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) adını değiştirerek, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği yerine Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği ismini aldı. Değişimin sebebi olarak ise cinsiyet eşitliği gösterildi. Yıllardır öğrencilerime söylediğimiz bir söz vardır; “Anlamını bilmediğiniz kelimeler için lügate bir defa bakmanız yeterlidir ancak mânâsını bildiğiniz kelimeler için lügate iki defa bakınız” deriz. TÜSİAD, adam kelimesinin sadece cinsiyet mânâsını almış, diğer anlamlarını göz ardı etmiş. Bizim TÜRK DÜŞÜNCESİNE VE TASAVVUFA GÖRE, ERLİK-DİŞİLİK ÖNEMLİ DEĞİL, KİŞİLİK ÖNEMLİDİR. Tercih hakları kendilerine aittir. Takdir kendilerinindir, saygımız sonsuzdur.
Bu vecihle, adam ve insan üzerine düşünürken, üçüncü bir mefhum olan “beşer” de karşımıza çıktı.
Nazarımızda âdemoğlu üç türlüdür; BEŞER, ADAM, HZ. İNSAN…
Beşer, sadece insandır, insan türüdür. Hiç bir özelliği yoktur. Zaten sözlüklerde “hayvan-ı nâtık=konuşan hayvan” diye tanımlanır. Bizi alakadar eden özelliklere sahip değildir. Doğar, büyür, yer-içer, neslini devam ettirir ve vakti gelince de ölür gider. Hod-bîndir, kendinden başkasını düşünmez. Mihver kendisidir. İnsaniyetle ilgili bir kaygısı da yoktur. Dedik ya mihver kendisidir, başka bir şey düşünmez. Ne görgü, ne âdâb-ı muâşeret, ne saygı, ne sevgi, ne de insaniyet… Yani insanlık vasıfları bu kişiler için bir şey ifade etmez. Kısaca dünyaya bir canlı varlık olarak gelmişlerdir ve diğer canlılardan bir farkı olmadan yaşamışlar ve diğer canlılar gibi de yok olup gideceklerdir. Hani bir söz vardır “kendi gitti adı kaldı yadigâr”, bunların adı dahi yadigâr kalmayacaktır.
Adam kelimesine gelince “beşer” kelimesinde olduğu gibi bunun da bir canlı varlık anlamı vardır ama bu mânâya başka anlamlar da yüklenmiştir. Her şeyden önce adam, mürüvvetlidir. İyilik yapmakla görevli hisseder kendini, cömerttir. Hani beşer için, “kendi mihverlidir” demiştik ya, adam ise tam aksine “başkası mihverli”dir. Hizmet erbabıdır. “İş yaptıracak adam kalmadı” cümlesindeki gibi hizmet eden kişi demektir. Bir padişahın tebaasıdır, yani “kul”dur. “Halka hizmet, Hakk’a hizmet” kelâmının şuurundadır. Adamlığının hakkını veren kişidir. Şahsiyeti oturmuş kişidir. Beğenilen kişidir. Oturduğumuz ev tadilat ve tamirat görünce “adama döndü” deriz. Beğenme ifade ederiz. Kıymet verdiğimiz kişiyi “adamdan sayarız”. Çünkü adamlık bir değerdir. Eğiterek, yetiştirerek belli bir seviyeye getirerek “adam ederiz”.
1960 sonu 1970 başlarında Urfa’da fabrika yoktur. Bir bakan ziyarete gelir ve şehri dolaşırken cezaevinin önünden geçerken sorar:
-Bu ne fabrikası? Devrin belediye başkanı da
-Adam fabrikası… diye cevap vererek, adam olan kişinin eğitilip ıslah edilmiş şahıs olduğunu anlatmak ister.
İyi bir aileden gelen özü sözü doğru çocuğa “Adam evladı” deriz. Önceden değer verilmezken kıymet kazanan kişiler, birer kıymete hâiz olduklarında “adam sırasına geçerler ve adamdan sayılır”lar.
İnsana gelince eskilerin “hâzâ adam” dedikleri şey, adamın kendisi, insanın özü… Bi hakkın insan. Adamlığı hakkıyla yerine getiren kişi. Yaptıklarıyla takdir toplayan, şeref ve onur sahibi kişi hatırımıza gelir. Bu kişiler akıl ve zekâlarıyla tanınmışlardır. Yaratılmışların en şereflisidirler. Bu şeref ne iledir, nasıldır sorusunun cevabını Dehr veya İnsan Sûresi adıyla bildiğimiz sûre bize anlatır; “Gerçek şu ki insanın, kendisinden “insan” olarak söz edilmeye değer bir varlık halini alıncaya kadar üzerinden uzun bir zaman geçmiştir.”[1] demek ki hemen kolay kolay insan olunmuyor. Peki, iyi insanın vasıflar nelerdir? “Bunlar, sözlerini yerine getiren ve dehşeti her yeri kaplayacak olan kıyamet gününden korkan kimselerdir.”[2] yukarıda adam kelimesinde bahsettiğimiz kul olma durumu…
“Onlar kendileri muhtaç oldukları halde yoksul, yetim ve esirleri doyururlar”[3] şeklinde insanlığa kendilerini adamışlardır. (ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz.” “Biz, o çok çetin ve sıkıntılı günde Rabbimizin azabından korkarız.”[4] sözleriyle, fiillerini O’nun rızası ve hatırı için yapan kişidir insan.
Sadece O’na kulluk etmeleri amacıyla yaratılan varlıktır insan. İnsan O’na kulluk ederse insandır, yaratıkların en şereflisidir; etmezse aşağıdan da aşağı bir seviyeye düşmüştür. “Ey Kitab Ehli! (Siz dindarlığı bir kıbleye dönmek sanıyorsunuz.) Dindarlık (lafzen, “İyilik”.) yüzünüzü doğu ve batıya çevirmekten ibaret değildir. asıl dindarlık, bir kimsenin Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman etmesi; çok sevdiği, ihtiyaç duyduğu malından akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenmek zorunda kalanlara, (hürriyetine kavuşmak için sahibiyle sözleşme yapan) kölelere vermesi, namaz kılması, zekât vermesi; söz verdiğinde sözünde durması, özellikle darlıkta ve sıkıntıda, hastalıkta, savaşta sabretmesidir. İşte onlar, özü sözü bir samimi kimselerdir. Takvâ sahipleri; Allah’ın emir ve yasakları konusunda duyarlı ve bilinçli olanlardır.”[5] Haşr Sûresi’nde dendiği gibi misafirperver, kıskançlık duymayan, kendisi muhtaç olduğu halde kendine gerekli olanı diğer ihtiyaç sahiplerine veren, kendini tamahkârlık, cimrilik duygularından arındıran[6] Hz. İnsan mertebesine ulaşan kişilerdir. Bu kişiler “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde müminlere karşı kin ve kıskançlık gibi duygulara yer verme.”[7] diye dua ederek etrafının iyiliğini arzulayan kişilerdir.*
İnsan üzerine yazmaya devam edeceğiz inşaallah
HZ İNSAN YOLUNDA OLMAK DİLEKLERİYLE VE’S-SELAM…
[1] Kur’an: İnsan (Dehr), 76/1.
[2] Kur’an: İnsan (Dehr), 76/7.
[3] Kur’an: İnsan (Dehr), 76/8.
[4] Kur’an: İnsan (Dehr), 76/9-10.
[5] Kur’an: Bakara, 2/177.
[6] Kur’an: Haşr, 59/9
[7] Kur’an: Haşr, 59/10
* Bu yazıdaki ayet mealleri A. Şener, M. C. Sofuoğlu, M. Yıldırım-Yüce Kur’an Açıklamalı-Yorumlu Meâli, İzmir 2014’ten alıntılanmıştır