İslamofobi, son günlerde özellikle ABD ve Batı’daki ülkelerde büyük bir yükselişe geçti.
Müslümanlara karşı duyulan ön yargı ve ayrımcılık beraberinde İslam karşıtı saldırıları getirmeye başladı…
İslamofobi kelimesi “İslam” ve Yunanca “phobos” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Terim olarak İslamofobi, İslam’a karşı önyargı ve Müslüman azınlığa karşı gösterilen ırkçılık şeklinde anlaşılabilir.
İslamofobi korku duygusu ile karakterize edilir… Bu nedenle, İslamofobi’nin etki yönünü anlamak için kaygı, rahatsızlık, dehşet ve sinirlilik gibi korku ile ilişkili kavramlar kullanılmaktadır.
İslamofobi, eski bir korku için üretilen yeni bir kelimedir… O, yüzyıllar boyunca devam eden savaşlar, haçlı seferleri ve soykırımlarla kendini gösteren dini hoşgörüsüzlüğün bir biçimidir.
İslam’ın çok kısa bir zaman diliminde geniş alanlara yayılması diğer dinlerin İslam’ı kendileri için tehdit olarak algılamalarına ve dünya için bir problem olarak görmelerine neden olmuştur.
İslamofobik görüşe göre İslam’ın yaygın kültürler arasında bir değeri yoktur.
İslam, batı kültüründen aşağıdadır ve şiddet içerikli siyası bir ideolojiye sahiptir… İslamofobi genel olarak “Müslümanlara yönelik olumsuz tutumlar, ayrımcılık, fiziksel rahatsızlık ve medyadaki iftiralar, sözlü ve fiziksel saldırganlık eylemleri” ile gösterilmektedir.
İslamofobi yeni oluşturulmuş bir kavram olmakla birlikte, İslamofobik tutumların geçmişi İslam dinin başlangıcına kadar gitmektedir… İslam’ın doğuşu ile birlikte İslam korkusunun neden olduğu düşmanlık ve saldırganlık içeren eylemler gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Mekke döneminde İslam’ın ortaya çıkması ile birlikte, Mekke’de ki ileri gelen Putperest İslam’ı kendi statü ve ekonomik menfaatlerine bir tehdit olarak görmüşler ve İslam’ın hızla yayılması üzerine korku ve kaygı duyarak Müslümanlara yönelik saldırılarda bulunmuşlardır.
Kur’an’da ki cihat ayetlerini bağlamından koparak tek tek ele alıp bunlardan İslam’ın bir savaş dini olduğu ve diğer dinlere inanan bireylere yaşam hakkı tanınmadığı gibi çıkarımlarda bulunmak hem Kur’an’ın mesajına hem de tarihsel gerçekliğe aykırıdır.
İslam tarihi incelendiğinde Hz. Muhammed’in (s.a.v) hicret öncesi Mekke döneminde hiçbir savaş yapmadığı, Hicret sonrası Medine döneminde ise barış antlaşmaları imzaladığı, savunma savaşları yaptığı ya da Müslümanlara yönelik saldırılar karşısında savaş seferlerine çıktığı görülmektedir.
Savaş sonrasında ele geçirilen yerlerde ise inanç özgürlüğünün, can, mal ve namus güvenliğinin devlet tarafından koruma altına alındığı görülmektedir.
İslam’ın diğer dinlere yaşam hakkı tanımayan, savaşçı ve şiddet içerikli bir din olduğu yönünde basılı ve görsel medyada yayınlar yapılması ve İslam hakkında doğru ve yeterli düzeyde bilgi sahibi olmayan gayrimüslim bireylerin bu yayınlardan etkilenmeleri İslamofobi’ye neden olmaktadır.
1921 yapımı TheSheik (Şeyh) isimli filmde Müslümanlar vahşi ve şehvet düşkünü olarak betimlenmektedir… TheSheik filminin posterlerinde “Arap bir kadını gördüğünde onu ister ve alır” yazılmıştır.
Amerika’da Müslüman ve Arapları konu alan 1200’den fazla film, yüzlerce televizyon programı, dramalar, haber programları, komediler ve çizgi filmlerde TheSheik filminde olduğu gibi Arap ve Müslümanları aşağılayıcı basmakalıp ifadelerle doludur.
Sürekli olarak tekrarlanan bu zarar verici betimlemeler izleyicilerin düşünce ve duygularını değiştirmekte ve onları Müslümanlara sebepsiz şiddet uygulamaya şartlandırmaktadır.
Avrupa’da çıkarılan bazı yasalar ve hükümet uygulamalarında Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve baskı yapıldığı görülmektedir.
2009’da İsviçre’de yeni minare yapılmasını yasaklayan anayasal düzenleme, 2010’da Fransa’da kadınların yüzlerinin örten burka ve peçe giyinmelerini yasaklayan kanuni düzenleme kabul edilmiştir.
Pek çok yerde Müslümanlar varoşlarda yaşamaya zorlanmış, Danimarka Halk Partisi İslam karşıtı söylemlerde bulunmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yıllardır ırkçı örgütler tartışılıyor… Siyah-Beyaz ırk ayrımının yapıldığı ülkede İkiz Kule saldırısından sonra islamofobi, Müslüman karşıtı örgütler tarafından yapılan propagandalar ile körüklendi.
Sonuç olarak, İslam toplumlarının ekonomik, bilimsel ve askeri teknoloji yönünden Batı ile kıyaslanamayacak şekilde geri kalmış olmalarına rağmen son derece güçlü batı medeniyetinin İslam korkusu geliştirmesi manidardır.
11 Eylül saldırılarında kullanılan kimselerin Müslüman olması nedeniyle her türlü saldırganlığı ve şiddeti yasaklayan aksine merhamet ve hoşgörüyü tavsiye eden İslam dinini terör, şiddet ve kanla birlikte anmak ve bütün Müslümanlara potansiyel terörist muamelesi yapmak haksız, kötümser, ayrıştırıcı, dışlayıcı ve ön yargılı bir yaklaşımdır.
İslam’ı şiddet ve terörle özdeşleştiren Hristiyan Batı dünyası öncelikle kendi tarihinde yer alan, sömürgecilik, haçlı seferleri ve enginizasyonlar ile yüzleşmelidir.
İslamofobi Batı dünyasının kendi İslam algılamasının bir sonucudur… Bu algılamanın oluşturulmasında bir takım siyasi, askeri, ekonomik ve tarihi nedenler bulunmaktadır.
İslam korkusu anlamsız, mantığa dayanmayan fabrikasyon bir korkudur… Bu korkunun temel nedenleri İslam’ı doğru ve yeterli düzeyde bilinmemesi, Müslüman toplumlar üzerinden İslam algısı oluşturulması, ön yargı ve ötekileştirmeler, yazılı görsel ve sesli medya kanalları ile insanlarda İslam’a aleyhine klasik ve sosyal şartlandırma yapılmasıdır.
Gerçek dünyada ise İslam korkulacak bir olgu ve tehdit değil, aksine insanlığın huzur ve mutluğu için çok önemli mesajlar içeren bir inançtır.
Müslümanlar, bir damla İnsan kanının milyonlarca varil petrolden daha değerli olduğunu bütün dünyaya haykıracak ve anlatabilecek güçtedir…
Kaleminize sağlık çok güzel özetlemişsiniz.