Hayatın her zaman belli bir çizgide gideceği, farklı durumların yaşanmayacağı diye bir garantisi olmadığı herkesçe bilinmektedir. Yaşamın belli dönemlerinde iyi günlerin ve sıkıntılı zamanların yaşandığına şahit olmayan yok. İnsan daima bir mücadele içindedir. Başta kendisi olmak üzere insanın sorumlu olduğu kişiler için yapması gereken bir şeyler vardır mutlaka.
Olgun insanın, hayatın yüklediği vazifeleri yerine getirmekle görevlidir. Evet, insan bir bireydir fakat toplumsal bir varlıktır aynı zamanda. Hem kendine hem de yakınlarına ve yaşadığı topluma karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır.
Çoğu kez insan hem kendine hem de topluma baktığında “noldu bize” diye sormaktan kendini alıkoyamaz.
Ne oldu ki insan bu kadar değişti!
Neden bu kadar değiştik ki!
Kendimize ait sorumluluktan neden kaçmaya çalışıyor insan, oysaki insan yaptıklarından ve yapması gereken fakat yapamadıklarından da sorumlulukla yükümlü olan şerefli bir varlıktır. Belki de insanı insan yapan sorumluluktur aslında.
Rus roman yazarı Dostoevski der ki: “Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.”.
Yalnız insanlara değil, var olan her şeye ilgi ve merhametle yaklaşan bir medeniyetin mirasçılarıyız biz. Kalpleri sevgi ve şefkatle dolu atalarımız, kurduğu vakıflarla sadece insanları değil, hayvanları da düşünmüştür. Yaralanan kuşların tedavisi için şifahaneler, kışın kar ve buzdan yerlerde yiyecek bulamayan kuşlara yiyecek bırakmak için vakıflar kurulmuş. Kuşları seven, koruyan ve dostluklar kuran insanımız barınmaları için evler, köşkler inşa etmiştir.
Bu anlayışa noldu ki insanımız hayvanları itip kakmakta, eziyet etmekte hatta onları öldürmektedir. Neden?
Ya insana karşı yapılan muamele?
Hiç mi insan değeri kalmadı?
Küçük bir anlaşmamazlık bahane edilerek insan canına kıymak ne ile ifade edilebilir?
Bu kadar mı insan hayatı ucuz oldu?
Hani bizim kültür ve medeniyetimizde insan en değerli bir varlıktır. Kainatın anlamı insanın varlığına bağlıdır. İnsanın yaşamı kutsal sayılmaktadır. İnsan varsa her şeyin bir değeri vardır, insan yoksa her şey beyhudedir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda herkesin çok düşünmesi, soğuk kanlı davranması, nefsine hakim olması gerekir. Küçük çıkarlar veya maddi menfaatler uğruna insanın canına kastetmek, bir aile ocağını söndürmek, arkadan dul, yetim ve öksüzler, acılı insanlar bırakmak insana ne kazandırır ki…
Bir cinayet sonucunda insanın eline geçenlerden mutluluk duyabilir mi, huzur içinde yaşayabilir mi, vicdanı rahat olabilir mi insanın?
Ölümlerle biten komşuluk kavgaları, ölümlerle sonuçlanan alacak verecekler, ölümlere sebep olan park yeri kavgaları, ölümlere yol açan yan baktın, söz attın bahaneleri…
Bir de işlenen cinayetle, gururlu bir şekilde “namusumu temizledim”…
Ya kardeşler arası miras yüzünden kavgaların ölümle bitmesine ne demeli… Kim ne kazandı ki… Alınacak toprak arazisi kardeşlerin ölümüne bedel mi ?
Kardeşin ölümüyle o malın hayrını, bereketini görecek mi insanoğlu?
Ah bu insan! Bu kadar mı düşüncesiz ! Bu kadar mı zayıf! Bu kadar mı kendine hakim olamıyor! Bu kadar mı insanın gözünü hırs ve tamah karartıyor ki insan kardeş katili olabiliyor.
Noldu bize ki insan değerleri kayboluyor. İnsan merhameti, hoşgörüsü, sevgisi, saygısı kitaplardaki yazılarda mı kaldı.
Ya güven!
Güvensizlik almış başını gidiyor. Kaç kişi vardır ki gerçek manada söze güveniyor?
İnsanlar birbirine ne kadar güveniyor ki? İnsanlar arasında güven yoksa, insanlar birbirine güvenmiyorsa, hangi samimi ilişkilerden söz edilebilir. Yalan dolanla, hile ve sahtekarlıkla yapılan işlerle güvenden eser kalır mı? İnsanlar arasında var olan güvensizlik ortamında huzurlu bir yaşamdan söz etmek boştur.
Fransız şair ve yazar Victor Hugo’nun söylediği söz çok düşündürücüdür: “Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan.”.
Verilen sözler ne kadar yerine getiriliyor?
Samimiyet ne kadar geçerlidir?
Ya sevgiye ne oldu?
Neden insanlar birbirini sevmiyor?
Sevdiklerini söyleyenler bile yapmacık bir sevgi sergiliyorlar. Birbirini sevdiklerini söyleyenler kısa zamanda basit sebeplerden dolayı birbirine nefret eder, kin besler, birbirini suçlar ve birbirine düşman kesiliyorlar.
İnsanların diğer ihtiyaçlar gibi sevgiye de ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Sevgide merhamet, zarafet, saygı, insanlık vardır. İnsana sevmek yakışır. İnsan sevince ve sevilince insandır. İnsanlar arası ilişkiler sevgiyle anlam kazanır. Sevgi ruhun gıdasıdır.
Peki sevgiye ne oldu?
Yerini ne aldı?
Sevgi kaybolduğunda yerini kin ve nefret alıyor. Birbirini çok sevdiklerini iddia edenler nasıl da sevgileri bu kadar çabuk kaybedebiliyorlar. Bu da yetmezmiş gibi birbirine acı vermekten bile çekinmez, hatta mutluluk duyarlar. İnsanlar arasındaki sosyal ilişkiler sevgi, saygı ve güvene dayanır. Sevgi insanları kalıcı olarak mutlu eder. Para ise geçici bir mutluluk sağlar. Ayrıca para, kaybedildiğinde geri kazanılabilir, sevgi ise kolayca kazanılmaz.
Neden insanlar birbirini sevmiyor?
Sevgiyi de suistimal edenlere ne demeli ?
Ya sevgi sözünü de kendi menfaat ve çıkarları için kulananlar!
Diyelim ki sevgiyi kaybettik. Ya saygıya ne oldu. Yani sevgiyle birlikte saygıyı da kaybetti insanoğlu. Belki de insan sevmek mecburiyetinde olmayabilir fakat mutlaka saygı duymalıdır. İnsani ilişkilerde ve toplumda saygı göstermenin önemli olduğu herkes tarafından bilinmelidir. Hatta saygının bir ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Şunu da özelikle vurgulamak gerekir ki saygının olmadığı yerde ne sevgi ne merhamet ne insanlık ne de dostluk olabilir.
Amerikalı sosyolog ve filozof Erich Frromm’un sevgi ve saygıya ilişkin sözüne kulak vermek gerekir: “Hayatına giren herkes değerlidir, ama herkes özel değildir. Saygı hepsine, sevgi layık olana verilir.”
Saygıyı kaybettik mi?
Saygıyı, güveni, vefayı kaybeden bir toplumda güvenilecek ne kalıyor?
Bir gerçeği hatırlamamızda fayda vardır: “Birbirimize karşı davranışlarımızda, üstün olma, benlik taslama değil de saygı ve sevgi içerisinde olursak huzur içinde yaşarız.”.
Hint yapımcı ve yönetmen Aamir Khan sevgi ve saygı hakkında şöyle demiş: “Benim en büyük başarım insanlardan edindiğim sevgi ve saygıdır.”
Her ortamda sevgi ve saygının azaldığına şahit olmuyor muyuz?
Bu ahlaki davranışlar içten ve yürekten yapılmadığı takdirde gösteriş olur, başkasını kandırma olur, gerçeği yansıtmamış olur. Daha doğrusu sahte davranışlarla göz boyama, insanları aldatma olmuş olur. Unutulmamalı ki dostluklar, kardeşlikler saygıyla ve sevgiyle beslenir.
Yazımızı Mevlana Celaleddin Rumi’nin sözüyle noktalayalım: “Ana babanı sayarsan, oğlundan da saygı görürsün. Saygı ve sevginin bir arada bulunduğu toplumlar uzun ömürlü olur ve hiçbir zaman kargaşa içine düşmez. O toplumda saygı ve sevgi ne zaman kaybolur ise o zaman o toplum çöker.”
Saygı ve sevginin, güven ve vefanın kaybolmaması dileği ile…
“Kime iki defa güveneceğini iyi hesaplamalı insan” yazının özü bu yüreğine sağlık dua ve slm.
Ne güzel anlatmissiniz Eyüp hocam,Allah yüreğinize ellinize sağlik versin…Saygilarimizla Selamlar…
Muhtesem….