Nice bir meraktır insanoğlundaki, bilinmeyen daima merak edilmiştir..
İns’anın içindeki giz mahiyetindeki sırlar bir bohça şeklinde durmaktadır. Bohça bir çok örtünün örttüğü içinde bir şeyin mevcut bulunduğu bir koruyucudur..
İçimizdeki kıymet de işte aynı bir bohça gibi kat kat örtülere sarılmış bir vaziyette gönlümüzün tam da içinde bulunmaktadır. Bu bohçayı açabilenlere aşk olsun..
Peki ne için bohça var, neden bu kıymetin üzerinde örtüler var ve neden insan belli bir yaşa geldiğinde bu kıymet kendiliğinden açılmıyor?
Esasında kendiliğinden açılıyor da buradaki en mühim ve hatta elzem mevzu kendiliksiz olmayı başarabilmektir. Hiç bir kişi yoktur ki kendiliksiz olmayı başarsın ve bu kıymet içinden işlemeye başlamasın..
O halde kişi için çalışmasından gayrı bir şey yoktur. Çalışmak, gayret etmek elzemdir..
İşte bu kıymetin bilinir hâle gelebilmesi için ihtiyacımız olan süre için ise, bize sadece bir tek ömür verilmiştir.. 
..Hızlıca akan zaman karşısında sen çok âcizsin, bu günlerini bir daha yaşayacağını mı zannedersin..
İnsanın ömür dediğimiz yaşantıda öğrenmek zorunda olduğu kendi hakikati için
..yol çok uzun, ömrünüz ise çok kısa..
O halde hayatımızdaki en önemli muhatabımız O’nun katından inen emir’dir. Bu emir bize bir gökten inmiyor. Azimüşan emrini bize dostunun dilinden tebliğ etmektedir..
O halde dostun konuştuğunun içine girebilmek ve bunun için de onun buyurduklarına pir-ü pak yönelip söylediklerini kendimize muhatap alıp kendimizi an itibarıyla sorumlu tutmalıyız. Hiç vakit kaybetmeden, “öyle miydi ya da böyle miydi”, demeden ne hizmet buyrulduysa zamanı ziyan etmeden harekete geçmeliyiz..
Bazen soru sormak insanı bir neticeye götürür bazen ise soruyu sormak hiç bir netice getirmez. Bir ilim vardır ki cevapları sorarak bulunur, bir ilim vardır ki sorsanız dahi cevapları ancak hâlen bilinir.. 
..biliniz ki, bilenler bildiklerini kolay buldular mı zannedersiniz..
ve
..onlar yedi kat âlemlerin içinde an’da yaşarlar da bir an dahi bundan haber vermezler..
Demek ki ilm-i ledün zaman ve mekan tamam olmadan tahakkuk etmez hem de bilinmez. Demek ki zahir ile batın öyle bir noktada birleşecek ve bütün olacak ki o noktadan Rabbimize doğru dikey seyir başlayacak. Tıpkı o iki kaşın arasındaki noktada iki ucun birleştiği o merkezden içeriye girildiği gibi..
Kişi öz-söz, dış-iç, zahir-batın uyumunu kesb ettiğinde ve bunda istikrarlı olduğunda evvel ile ahirin birleştiği o an hakikatine mazhar olur ki işte bütün ilimler o an’dan devşirilir..
..biliniz ki, gelecek ve geçmiş, henüz hiç bir şeyin ayrılmadığı o an’da sırlı, sen an ol da bil..
İşte bütün sır buradadır. Kaygı, endişe, korku, tedirginlik, beklenti ve şiddetli merakımızı bir kenara koyup da sessiz, sade, doğal, içten ve samimi bir şekilde sükût edersek, tabi ki bu sükût da kendi içinde bir zenginliktir, az, öz ve yerinde edebinle soru sormak ve cevaplar karşısında derin tefekküre dalmak gibi, şükür ve sebat, gelir de hayatımızın merkezindeki konumunu alıverir ve işte bu hâl İns’an-ı engin deryalara taşır..
..biliniz ki, bu sizin hayrınıza O’ndan akan sözlerdir, bir şimşek gibi çek içine ve vücuduna manasını indir, nasıl olduğunu ise söz ile sorma, sadece yapabilene açık gözle bak ve gözlemle, çok soru sorma. Er kişi ile bulunduğunuz bir mecliste sadece karşılıklı sükût etseniz dahi onun hâli sizi mayalar, oradan ayrılışınız oraya gidişiniz gibi değildir..
Fakat huzurda tam ve bütün hâlimizle bulunabilmemiz için de zahiri yaşantımızdaki bir takım değerlerin yerini bulması gerekir. Rabbimin güzelliklerinin izinde olalım daima ve maddenin bizi aşağılara çeken ağır kesafetinden kurtulabilmek için hep mânâ’mızı maddenin önüne koyalım.. Efendimiz’in s.a.v. karşısına çıkmadan evvel insanların sadaka vermeye teşvik edilmeleri çok mühim bir mânâ’ya atıfta bulunur..
..duyduğunuz bir ihtiyaç sahibine kulağınızı kapatırsınız ve ondan sonra yıldızları merak edersiniz, ihtiyaç sahiplerini bilirsiniz ama öylece yanlarından geçersiniz. Biliniz ki, açılır mı Rabbim size, siz gönlünüzü açmadıkça O’nun yarattıklarına O’ size yaklaşır mı..
Zerre kadar iyiliği olmayan, rıza-i ilâhiyenin güzellikleri peşinde bulunmayan, maddeyi hayatının merkezi yapmış bir insana mânâ kapıları açılır mı?
O halde! 
..biliniz ki, her şeyi bilmek zorunda değilsiniz, siz olmaya çalışın yeter..
Velev ki “olma” eyleminin içinde nice hakikatler sırlıdır. Zamanı kaçırmadan ve de zamanda dağılmadan an’a konsantre olarak (biz ona mürşidin buyurduğu hizmetlerle hiç karşılık beklemeden doğal ve içten meşgul olmak da diyebiliriz) bu hayatta iştigal edersek o vakit..
..biliniz ki, yıldızlar içinizdedir, biliniz ki, yıldızlar da bir yok olurlar ama yıldızları içlerinde döndürenler hiç bir zaman yok olmayacaklardır..HŞY

