Altın ilmine vâkıf O’nun bir dostu vardı..
Bu dost, toprak, hava, ateş ve suya âşıktı. Konuşmayı öğrendiği vakitten başlayarak çok soru sorardı. O’nun yarattığı dünya âlemi dört unsura çok meraklıydı. Onlarla yatardı, gece gündüz bu dört unsur hakkında tefekkür ederdi..
O dostu öylesine bu ilme âşıktı ki her gördüğünden O’nun varlığına şehadet ederdi. Fakat aklı geniş olan bu dost, aklı dar olanların yaşadığı bir vakite dücardı. Dertleri o yüzden hiç bitmezdi. Her şeyi bu dört unsur olan O’nun dostuna dediler ki;
“çok biliyorsan toprağı altına çevir”..
O’nun dostu kayyum olan O’nun varlığından doğmuştu. O nedenle âlimdi, bilmenin en yüce katına ulaşmıştı. Eline aldığı toprağı herkesin önünde altın yaptı ama önce içinden O’nu şahit kıldı..
İşte öylesine O’nun varlığından emindi. Bir an dahi toprağı şimdi altına döndüremezsem, diye düşünmedi. Bu O’nun sevdiği dostu avucuna aldığı toprağı herkesin göreceği şekilde altına döndürdü ve onlar yine de inanmadılar ve dostuna akıl almaz eziyetler ettiler. O’nun dostunu parçalara ayırdılar..
Bu zümre bir aşağıdan zümre idi. İblis onların ilâhı olmuştu. O, o O’nun için gözleri nemlenen ilim sahibi dostunun diri ruhaniyetini her gece onlara gösterdi. Görünce pişman oldular da çok yalvardılar ama sudan ebediyen mahrum kaldılar..
Âlemimizi ayakta tutan bu dört unsurun hepsi O’nun dostunda.. Her birini o olurcasına ilim eden O’ndan olur ve O’nun katından konuşur..HŞY