Gerek Niyazi Mısrî, gerekse İbnü’l Arabî ve daha niceleri daima hakikat ilminin ışığında hâl’den kâl eylemişlerdir ve kelâm vasfıyla konuşmuş ol’an O’nun veli kulları daima marifetullah nûr’uyla ilim üzeri ilim devşirmişlerdir.. Yıldız, uzay, evren bugün hâlâ bilinmeyen noktalarıyla zihinlerdeki açıklanamayan alanları meşgul etmekte ve araştırma sahalarının geniş bir alanını teşkil etmektedir..
Bilim ancak bir üst aklın nûr’uyla keşf edildiği vakit ilim olur ki kesb bu sahanın anahtar ismidir..
O halde vaktin canlı ve diri ilim damarlarını bulup onların engin ilimlerinden feyzlenmekte azami derecede fayda vardır. O kadar geçmişlere illa ki gitmek farz değil, şimdi’nin an’ında da Rabbim ilmini O’nu kurbiyetiyle seven kullarından esirgememektedir..
Ne var ki bugün her şey geçmişte aranmaktadır, cevaplar an’da..
“Adem kaçıncı Adem, âlem kaçıncı âlem” sorularının cevaplarını kendi içimizde aramak hiç gelmez akla. Hâlbuki her şey Sen’de..
Elbette bilgi edinelim, araştıralım, okuyalım lakin en başta “Oku” emrinin de tebliğ edilmesi ile bize tavsiye edilen o muhteşem emrin ne mânâya geldiğini anlayabilmek şarttır.
Ne muhteşem bir müjde; Oku!!
Okuyana Rabbim hazinelerinden bağışlar..
O’nun hazineleri sayıya gelmez sonsuzluktadır. Sonsuzluğun bilgisi de yine ancak takva üzeri olan kurb’an gönüllere bahşedilir ki Satürn, Venüs, Ay; hepsi Sen’de. Nasıl ayrı olabilirim ki âlemlerden, uzaydan? Ben de bir zamanlar en uzaktaki bir yıldızın tozuydum ve dönüşe dönüşe bugünkü suretime erdim..
O halde ezelim evrendeki her bir parça ise mutlak surette o parçaların her bir bilgisi kendi içimdeki beyin denilen muazzam yapıda kayıtlı..
O halde en önemli soru çıkıyor karşımıza;
Öyle ise neden bunca bilim adamı var ve araştırmalar sonucu veri dediğimiz bilgilere ulaşabiliyorlar?
Sorunun cevabı çok basit.. Onlarda araştırma var, yöntem var, imkan var, teknoloji var ve fakat bir tek şey yok..
..AŞK..
Hiç düşündük mü, koskoca bir madde yığını olan dünya üzerinde neden sevgi var? Sonuçta biz de bir beşeriz, yani dışımız itibarıyla belli bir süre ömür süren bir et ve kemikler yığınıyız. Lakin öyle bir madde ki, duyumsuyor, hissediyor, ağlıyor, gülüyor ve en önemlisi seviyor..
Öyle ise sevgi denilen muazzam gerçekliğin içinde bir sır olmalı..
İnsana neden İNS’AN olduğunu hatırlatan bir SIR..
Aslında duygularımızı yavaş yavaş hissizleştiren ve bizi uyuşturan bir zehir var ki her insanı özellikle bu devirde çağın vebası gibi etkilemekte, o alışkanlık..
İşte en büyük hastalığı budur insanın..
Alışkanlıklarımızın içinde haps olmuş bir yaşam sürdürmeye çalışıyoruz. Bakınız küçücük bir bebeğe, her şeye ne kadar hayr’et ediyor, gördüğü her zerre, her parça, her renk, onun için yepyeni bir gerçektir ve eliyle hissedip, dokunup, ağzıyla tadıp, iliklerine kadar onu duyumsamayı ve o nesnelerle ve herşeyle bir ve bütün olmayı, BİR’leşmeyi ister..
İşte Veliler, tıpkı bebekler gibi nefslerini onların safiyetlerine yeniden dönüştürebilmiş yani ezeli doğallığına er’ebilmiş zatlardır ki ancak böylesi zatlar, HAYR’ET etmenin insanı ol’durucu gücü ve kuvvetine yeniden erebilmiş yaşam ustalardır, ki adına ne derseniz deyin;
Âşık, Âlim, Ârif..
Hepsi Allah zül cemâl ve celâl tekaddes hazretlerinin bütün isimlerinin ilmi açılımlarını vücutlarında taşırlar. Rabbim vakti zamanı gelince dilediği bilginin ilmini bu zatlara açar..
Niyazi Mısri hazretlerinin teleskobu mu vardı, İbnü’l Arabi hazretlerinin teknolojik araştırma inkanları mı vardı ki uzayın ve evrenin ilmine muazzam derecede âli’ül âlâ vâkıf idiler..
İdrak edin ki irade eylensin!
..Taşın her biri daha önce yaşamış bir galaksiyi ifade ediyor. Yedi kere yaratılmış evren. “Ol” emri başı ve sonu olmayan bir yaratımın izharı. “Ol” emri ile hareket başladı. Ama bu başlangıç ondan önce hiç bir şey yoktu anlamında değildir. Her zaman var ol’an başlangıcına bir sınır koyamadığımız zaman “Ol” emri ile maddeye dökülmüş. Taşlar maddenin başlangıcı. Ama madde defalarca sönmüş evrenlerin içinde yeniden ve tekrar oluştu. ‘Ol’ yeni başlangıçların maddeye dönüşümlerinin ilk hareketidir. Gelecek evrenlerin de içindedir. Hepsi o bir tek an diliminde mevcuttur. Onun için ‘Ol’ ruhun emridir ve hem bir an hem de sonsuz an’dır..HŞY