Gönül şekil değil ki akıl hükmünü sürsün!
Tut elinden tutabildiğin kadar gönlü. Sür sürebildiğin kadar ufku derinlere.
Sui’zana yer yok, sığma kalıplara âlem geniş. Düşüncenin en âlasına dal ki müptela ol tebessümüne. Bir bak hayatın yaşanılası maviliğine. Gökyüzü verirse rengini denizde mavide canlanır. Buluta gömülmüş grilikler sisten haber verir. Eyvah izin verme!
Sus ve sebat et sıkıntının her birine. Bulut yerini Güneş’e verir ki parlasın Dünyaya. Bu aydınlıkta kasvet niye?
İşleyen demir pas tutar mı hiç? Ya yıldızlı bir gece karanlık mıdır sahiden?
Fark yok alabildiğine al feyzi, yıldızlar içinde devranda!
Kanıt mı ararsın? Nefesin vardığı yere bak. Durdur hadi birden!
Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgi… Her şey bir an… Vakit dar, ömür sığmaz çer çöple dolu bir kovaya.
Cam gibi şeffaflığa sun vaktini, çağrı her an. Duyan lazım!
Koyma gönlünü boşluğa, koyarsan varken yok oluşa sebep olursun. İnsan umuttur. Sevgi tohumudur. Ekilen her tohum fidan vermeye mecbur. Toprakta kaybolma ey can! Bu Senin Hikâyen.
Hayranlıktan büyü bir bir. Hikayene sahip çık. Okuma yazmayı öğretmeninden sıkı sıkı öğren ki yazdığın serüven okunası olsun.
Aklın hükmü kalp devreye girince çöker. Kalp, işte odur hazine… İnci Güneş’le, Ay’la, Yıldız’la, kalaylanır, yeni doğuşlara sefer bulur.
Samimiyet senin sunumunda, bir başkası versin diye beklenildiğinde şekle takılırsın ki yine eyvah! Beklentisiz bir özgünlük. İşte ne güzel bir özgürlük!
Takıntı bir perde, öteleri gizleyen, habersiz bırakan… Perdeler kalksa görünen ne olur? Kişinin ötesinde bir varlık en derinlerde. Fakat her şeyde öylesine aşikâr; Ez Zâhir ve öylesine gizli; El Bâtın.
Ya Mevlâ! Sen’den başka yok ki âlâ!
Kalp tatlı bir derde hayran, işte budur salâ!
Nihayetinde şekil var mı ki akıl hüküm sürsün?